Ekonomist Mahfi Eğilmez’in 4 Haziran 2025’te attığı tweet, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Eğilmez, “Altın, dolar ve borsa birlikte yükseliyorsa biraz ileride birisi ya da ikisi düşmeye başlayacak demektir” diyerek yatırımcılara adeta klasik bir ders kitabı uyarısı yaptı. Ancak bu ifade, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde geçerliliğini yitirmiş bir genellemeden ibaret.
Ekonomi bilimi; korelasyon ile nedenselliğin karıştırılmaması gerektiğini söyler. Altın, döviz ve hisse senetlerinin aynı anda yükselmesi, her zaman bir çöküşün habercisi değildir. Özellikle yüksek enflasyon ve negatif reel faiz ortamlarında yatırımcılar tüm varlık sınıflarına yönelerek “TL’den kaçış” refleksi gösterir.
Türkiye Örneği: Teoriyle Değil, Verilerle Konuşalım
Mahfi Eğilmez’in yaklaşımı klasik iktisat kitaplarında yer alan varsayımlara dayanıyor: Yatırım araçları arasında negatif korelasyon olmalı, biri yükseliyorsa diğerinin düşmesi beklenir. Ancak bu teori, Türkiye gibi ekonomik kırılganlığı yüksek, makroekonomik istikrarın zayıf olduğu ülkelerde geçerliliğini büyük ölçüde yitiriyor.
2021-2025 yılları arasındaki verilere bakalım:
BIST 100 endeksi, 2021’de 1.400 puan civarındayken 2025’e gelindiğinde 10.000 puanın üzerine çıkarak yaklaşık %600’lük bir artış kaydetti.
Gram altın, aynı dönemde 500 TL seviyelerinden 2.500 TL’ye ulaşarak %400’den fazla değer kazandı.
Dolar/TL kuru ise 8 TL’den 32 TL seviyesine gelerek %300'ün üzerinde bir artış gösterdi.
Yani 4 yıl boyunca bu üç yatırım aracının da istikrarlı şekilde yükseldiği net bir şekilde görülüyor. Bu sadece kısa vadeli bir sapma değil, yapısal bir durumdur. Ve bu tablo, Mahfi Eğilmez’in “birisi ya da ikisi düşer” teziyle çelişmektedir.
Peki bu neden oluyor?
Çünkü Türkiye’de yatırımcılar, yüksek enflasyon ve negatif reel faiz ortamında Türk Lirası'nda kalmayı rasyonel bulmuyor. Güvenli liman arayışındaki birey ve kurumlar; döviz, altın ve borsa gibi varlıklara yöneliyor. Bu da aynı anda üç kanalın da değerlenmesine yol açıyor. Bu bir "anomali" değil, mevcut ekonomik koşulların bir yansımasıdır.
Dahası, TCMB’nin politika faizini piyasadan bağımsız şekilde belirlemesi, TÜİK verilerine olan güven sorunu, kur korumalı mevduat gibi geçici regülasyonların baskın olması gibi faktörler de klasik korelasyon modellerinin Türkiye'de neden işlemediğini ortaya koyuyor.
Yani mesele sadece arz-talep ya da piyasa dengesi değil; mesele güven sorunu, yapısal kırılganlık ve para politikası şeffaflığı eksikliği. Bunları görmeden yapılan çıkarımlar yatırımcının kafasını karıştırmaktan öteye geçmez. Mahfi Eğilmez gibi toplumda güven uyandıran figürlerin bu tür genelleyici ve bağlamdan kopuk açıklamalar yapması, özellikle bireysel yatırımcılar için ciddi risk oluşturuyor. Bilimsel yaklaşım, her ülkenin piyasa dinamiklerinin kendine has olduğunu kabul etmeyi gerektirir.
Altın, dolar ve borsanın aynı anda yükselmesi; enflasyonun, faiz politikasının ve kur baskısının bir sonucudur. Bu bir “anomali” değil, ekonomik sistemin Türkiye’ye özgü çalıştığının göstergesidir.