Türkiye ekonomisinin son beş yılda yaşadığı dalgalanmalar, para politikası ve enflasyon sarmalı, son günlerde DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın açıklamalarıyla yeni bir boyuta taşındı.
Yeniden alevlenen “karşılıksız para basma” tartışması, akademik çevreler ve sosyal medya uzmanları arasında da yankı buldu. İktisatçılar, günümüzde paranın anlamının değiştiğini ve Türkiye’deki sorunun kökeninde yapısal sorunlar, politika tercihleri ve kurumların bağımsızlığı olduğunu vurguluyor.
‘Karşılıksız Para Basma’ İfadesi Geçerliliğini Yitirdi
Akademik çalışmalar ve uzman görüşleri, “karşılıksız para basma” kavramının, paranın altına veya sabit döviz kuruna dayalı olduğu Bretton Woods sistemi gibi geçmiş dönemlere ait olduğunu belirtiyor.
Prof. Dr. Ensar Yılmaz ve İris Cibre gibi ekonomistler, sosyal medya üzerinden yaptıkları açıklamalarda bu ifadenin günümüz modern finans sisteminde geçerli olmadığını, paranın büyük ölçüde bankacılık sistemi içinde kredi yoluyla yaratıldığını ve devletin borçlanma mekanizmalarıyla ilişkili olduğunu dile getirdi.
“’Karşılıksız para basma’ cümlesi Bretton woods'la bitmişti. Bu cümle artık sadece ekonomi ile ilgisi olmayanlarca kullanılan bir cümle.” – İris Cibre
Yapısal Faktörler ve Politika Tercihleri
Ekonomim'de yer alan habere göre önde gelen iktisatçıların çalışmaları, Türkiye’deki enflasyon riskini büyüten temel faktörlerin para arzından çok daha karmaşık olduğunu gösteriyor.
Merkez Bankası Bağımsızlığı: Refet Gürkaynak, Burçin Kısacıkoğlu ve Ali Hakan Kara gibi isimlerin çalışmaları, 2019-2023 döneminde Merkez Bankası yönetiminde yaşanan sık değişimler ve bağımsızlık algısının zedelenmesinin, enflasyonda risk ve belirsizlikleri artırdığını vurguluyor.
Politika Tercihleri ve Kur Şokları: Ümit Akçay ve Ali Rıza Güngen’in çalışmaları, 2018 sonrası dönemde alınan ve fiyat istikrarı hedefiyle uyumsuz politika adımlarının, kur şokları ve makro dengesizlikleri derinleştirerek enflasyon üzerinde kalıcı etkiler yarattığını gösteriyor.
Düşük Faiz Politikası: 2021-2023 yılları arasında uygulanan düşük ve negatif reel faiz politikalarının, kısa vadede iç talebi canlandırsa da uzun vadede enflasyonist baskıları beslediği ve tasarrufların dövize kaymasına neden olduğu belirtiliyor.
Enflasyonun Tek Sebebi Para Arzı Değil
İktisat teorisyenleri, para arzı artışının her zaman hiper-enflasyona yol açmayacağını, bu dönüşümde döviz bağımlılığı, üretim kapasitesi, mali disiplin ve Merkez Bankası kredibilitesi gibi yapısal ve kurumsal faktörlerin belirleyici olduğunu vurguluyor.
Pandemi sonrası enflasyonu inceleyen çalışmalar da, Türkiye’deki yüksek enflasyonda maliyet artırıcı faktörler, döviz ve tedarik şoklarının önemli rol oynadığını ortaya koyuyor.
Basit Bir İkilem Değil, Karmaşık Bir Risk
Türkiye örneği, “para basma” tartışmasının basit bir ikilem olmaktan uzak olduğunu gösteriyor. Uzmanlar, para bazlı likidite sağlayıcı müdahalelerin, yapısal sorunlar, kurumların zayıflaması ve döviz oynaklığı gibi unsurlarla birleştiğinde enflasyon ve finansal istikrarsızlık riskini belirgin şekilde artırdığının altını çiziyor.
