Eskiden Borsa İstanbul’da bir algoritma vardı sanki: Endeks yükseliyorsa, hisseler de yükselirdi. Sektörü, bilançosu, hikâyesi fark etmezdi. Hatta “ne alırsan kazanırsın” diye dalga geçilen zamanlar da oldu. Herkesin portföyü yeşildi, çünkü sistem toptan çalışıyordu. Şimdi? Artık işler öyle yürümüyor.
Son aylarda ekrana bakan herkes şunu fark etti: Endeks artıyor ama senin hisseler yerinde sayıyor. Hatta düşüyor. Çünkü artık her şey aynı anda yükselmiyor. Borsa "kolektif" değil, "sektörel" çalışıyor. Para rotasyon yapıyor. Sektör sektör, hatta hisse hisse geziyor.
Bu değişimin sadece bize özgü olmadığını görmek lazım. Dünya da aynı durumda.
2023-2024’te Amerika’da S&P 500’ün yükselişi neredeyse sadece 7 hisseden geldi: Nvidia, Apple, Amazon, Meta, Tesla, Microsoft ve Alphabet. Geri kalan 493 şirketin çoğu o kadar da etkileyici performans göstermedi. Hatta bazıları düştü bile. Yani “toplu yükseliş” orada da yok.
Japonya’da Nikkei rekor kırdı ama otomotiv dışı sanayiciler hâlâ 2018 fiyatlarında. Hindistan’da endeks rekor üstüne rekor kırıyor ama halka açık banka hisseleri bu coşkuya katılmıyor. Çünkü artık yatırımcılar toplu değil, seçici hareket ediyor. Paranın kıymeti arttı, hata yapanın cezası ağırlaştı.
Peki neden böyle oldu?
Çünkü globalde oyun değişti. Faizler arttı, enflasyon kalıcı hale geldi, jeopolitik riskler arttı, merkez bankaları artık para basmıyor. Paranın maliyeti yükselince yatırımcı da “her şeyi alayım” lüksünden vazgeçti. Hikâyesi olanı alıyor, diğerine sırt çeviriyor. Ve bu hikâyeyi anlatmakla kalmayan, gerçekleştiren şirketler kazanıyor.
Türkiye tarafında da tablo farklı değil.
Eskiden "herkes kazanıyor" havası vardı. 2020 pandemi sonrası dövizden kaçan para Borsa’ya aktı. Faizler düşüktü, risk iştahı yüksekti. Herkes için para ucuzdu. O yüzden endeksin yükselmesi, herkesin portföyünü şişiriyordu. Şimdi? TCMB faizi %50’ye dayandı. Krediler daraldı. Şirketlerin bir kısmı ayakta kalma mücadelesi veriyor. Bazıları kâr rekoru kırıyor.
İşte tam bu noktada ayrışma başlıyor. Artık para, sadece güçlü bilançosu olan, gelecek vaat eden, hikâyesi olan sektöre yöneliyor. Dün savunma sanayi hisseleri uçarken, bugün enerji, yarın gıda, öbür gün yazılım.
Yatırımcılar da değişti.
Eskiden portföyünü 5-10 hissede sabit tutanlar, artık sektör değiştikçe "atlayan" bir refleks kazandı. Çünkü biliyor ki, o sektöre para girdiyse hızlı kazanabilir ama geç kalırsa başkasının malına omuz verir.
Bu yeni sistem aslında daha sağlıklı.
“Endekse girdiği için yükseliyor” dönemi bitti. Artık şirketin gerçek değeri, potansiyeli ve stratejisi öne çıkıyor. Ama bu aynı zamanda daha zor. Çünkü araştırmadan, anlamadan, sadece “hadi bu da gider” diye alınan hisseler zarar yazabiliyor. Bu da yatırımcı psikolojisini zorluyor. Kâr edenle etmeyen arasında uçurum oluşuyor.
Ben bu süreci bir tür “bireyselleşme” olarak okuyorum.
Kolektif bir piyasadan, hikâyelerin öne çıktığı, seçici ve refleksif bir piyasaya geçtik. Bu düzen daha çok emek, daha çok takip, daha çok strateji istiyor. Ama aynı zamanda daha adil. Kimseye “torpil” yok. Herkes kendi analizinin sonucunu yaşıyor.
Peki bu sistem ne zaman sona erer?
Bence global para bolluğu geri dönene kadar bu model devam eder. Faizler düşer, merkez bankaları yeniden genişlemeye geçerse yine hep beraber yükselen borsa günleri yaşarız. Ama kısa vadede bu pek mümkün görünmüyor.
O yüzden: Artık doğru sektörde, doğru zamanda, doğru hissede olmayı bilmeyenler için borsa daha dalgalı, daha yorucu bir yer olacak. Ama bilen için, okuyan için, takip eden için fırsatlarla dolu bir piyasa olacak.
Çünkü düzen değişti. Ve bu yeni düzende herkes değil, sadece doğru zamanda doğru yerde olanlar kazanacak.
