Sayın Bakana Bir Sorum Var: Bu Kadar Tüketimi Kim Yapıyor?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Sayın Bakana Bir Sorum Var: Bu Kadar Tüketimi Kim Yapıyor?

Sayın Bakan Mehmet Şimşek, geçtiğimiz günlerde Bloomberg Zirvesi'nde konuştu:
“Kur hedefimiz yok.”
“Önceliğimiz enflasyonu düşürmek.”
“TL’de reel değerlenme sürecek.”
Ve favorim: “Piyasadaki şüpheleri anlıyorum.”

Resim

Şimdi, Sayın Bakan… Ben de sizi anlıyorum. Gerçekten.
Ama bir vatandaş olarak, bir grafik görünce aklıma takıldı:
Mücevher hariç tüketim malı ithalatı… Aylık 5 milyar dolara dayanmış.
Kredi daralmış, faiz tavan yapmış, ekonomi soğutuluyormuş.
Eee bu alışverişi kim yapıyor?

Resim

Yani Sayın Bakan, sıkı para politikasıyla büyüyü boğmuşuz, kredi kartlarına limit gelmiş, bankalar artık nefes aldırmıyor… Ama millet hâlâ çatır çatır yurt dışından telefon, kahve makinesi, robot süpürge çekiyor.
Mücevher hariç tüketim malı ithalatında rekor üstüne rekor…

Hani ekonomi yönetiminin temel hedefi iç talebi bastırmaktı ya, kusura bakmayın ama bastıramamışsınız.
TL o kadar değerli ki, içeride üretmek yerine dışarıdan almak daha cazip.
Hani bazı insanlar “evde yemek yapmıyorum, dışarıdan söylemek daha ucuz” der ya… Türkiye şu an o kafada. “Üretmiyorum, ithal ediyorum çünkü kur bana çalışıyor.”

Resim

Ama işin komiği, bu kur seviyesi de bir başarı gibi sunuluyor.
“TL reel değerleniyor” deniyor.
Yani para değer kazanıyor ama ülke zenginleşmiyor.
Çünkü bu değerlenme, sermaye girişiyle falan olmuyor.
Sadece sıkı duruyormuş gibi yapıyoruz.

O yüzden sorum basit:

Sayın Bakan, bu ekonomi bu kadar sıkıysa,
TL bu kadar değerliyse,
Enflasyon hâlâ yüksekken,
Kim bu alışveriş canavarı?
Yani bu tüketim kimin parasıyla oluyor?

Yoksa bizim görmediğimiz gizli bir kredi musluğu mu var?
Merkez Bankası broşür altına “taksitle tüketim mümkündür” mü yazdı?

Üstelik bu işin sonunda ne enflasyon düşüyor, ne cari açık kapanıyor.
Ne büyüme oluyor, ne üretici mutlu.
Sadece grafiklerde “TL güçlü”, piyasada “ürün ithal” ve raflarda “etiket pahalı”.

Şimdi Bakanlık cephesinden bakınca her şey yerli yerinde görünüyor olabilir.
Ama dışarıdan şöyle gözüküyor:
TL’nin değerini piyasa değil, Bakanlık belirliyor.
Talebi piyasa değil, kur avantajı sürdürüyor.
Ve politika metinlerinde her şey “kontrollü”…
Ama kontrolden çıkan bir şey var: Gerçekler.

Son olarak bir öneri:
Madem ithalat bu kadar revaçta, bari adına bir kampanya yapalım:
"İthal Et, Enflasyon Düşsün!"

Ama unutmayalım, ekonomide bazı şeyler ertelenir, bastırılır…
Ama hiçbir şey sonsuza kadar görmezden gelinemez.

Saygılar,
Bir grafik görünce kafası karışan sade vatandaş

Güncelleme:
Biraz daha derinlemesine incelediğimde bu tabloyu tarif eden kavramlardan biri olarak doomspeeding dikkat çekiyor. Yani ekonomide görünürde her şey kontrollü; faizler yüksek, kur stabil, enflasyon hedefleniyor. Ancak arka planda TL’nin reel olarak fazla değerli kalması, tüketim ithalatını tetikliyor. İç talep baskılanamıyor, buna rağmen sermaye girişi olmadan TL değerlenmeye devam ediyor. Bu da ister istemez ekonomi literatüründe “hızla ama sessizce stres biriktirme” olarak tanımlanan bir süreci çağrıştırıyor.

Buna rağmen Sayın Bakan’ın elindeki veriler kamuoyunun gördüğünden daha farklı olabilir. Belki de bu geçiş döneminin sonunda, kur kontrollü bırakıldığında ya da portföy girişi başlarsa, ortaya başka bir denge çıkacak. Ancak şu anki tabloyu dışarıdan izleyen biri için durum, kontrollü bir hızla ilerleyen ama nereye varacağı tam kestirilemeyen bir ekonomi yönetimi hissi veriyor. Beklentiler dikkatle yönetiliyor; fakat piyasa dediğimiz yapı, beklentilerin sonsuza kadar yönetilemeyeceğini de iyi bilir.

Ben bu ülkeyi seviyorum. Güçlü, adil ve üretken bir Türkiye hayal ediyorum.
Eleştirilerim de bu umuttan besleniyor.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *