Kupa Gelmedi Ama Gurur Geldi: Ali Koç’un Ardından
Ali Koç başkan, Fenerbahçe şampiyon…
Yıllardır dilimizden düşmeyen bu hayali bekledik. Belki sahada arzuladığımız kupaları göremedik ama bugün geriye dönüp baktığımda şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum: O söz boş çıkmadı. Bu kulüp yedi yıl boyunca bir gün bile başını öne eğmedi.
Ali Koç’un başkanlığı, sadece sahadaki skorlarla ya da tabelayla ölçülemez. O, Fenerbahçe tarihinin en zor döneminde göreve geldi. Kulüp, borç batağında, nefes alamaz haldeydi. Bankalara teslim olmuş, gelirleri tükenmiş, camiası parçalanmış bir yapı devraldı. Böyle bir enkazı sırtlamak, aslında herkesin kaçtığı bir yükü taşımaktı. Ama o, bu yükten kaçmadı.

Yedi yıl boyunca sadece finansal tabloyla değil; Türk futbolunun çürümüş düzeniyle, masa başı operasyonlarla, şaibeli hakemlerle, kirli medya kampanyalarıyla ve siyasi baskılarla da uğraştı. Fenerbahçe sahada sadece 11’e karşı değil, çoğu zaman 14’e, 15’e karşı mücadele etti. Bu savaşın ön cephesinde hep Ali Koç vardı.
Borç yapılandırmalarıyla, sponsorluk hamleleriyle, yeni kaynak yaratma becerisiyle kulübü nefes aldırdı. Kurumsal yapıyı güçlendirdi, altyapıyı yeniden canlandırdı, Fenerbahçe’nin marka değerini ayakta tuttu. Üstelik bunların hiçbirini “ben yaptım” diyerek başımıza kakmadı. Hep “biz” dedi.
***********
Ama itiraf edelim, Ali Koç’un mücadelesindeki en ağır darbe çoğu zaman dışarıdan değil, içeriden geldi.
Her mağlubiyetten sonra sosyal medyada ortaya çıkan aynı tipler: Kulübe bir forma bile almamış, kombine nedir bilmeyen, kongre salonunun kapısından geçmemiş insanlar… Fenerbahçe’ye tek kuruş katkısı olmayan bu kişiler, tek bir iş biliyordu: Ali Koç’u kötülemek.
Klavye başında kahraman kesilen bu güruh, tribünde sesini kısmaz, kongrede elini kaldırmaz, kulüp için taş üstüne taş koymaz. Ama her yenilgi sonrası bütün faturayı Ali Koç’a kesmek için sıraya girer. İşte asıl hançer, çoğu zaman buradan saplandı.
Bir başkan; borçla, bankayla, federasyonla, kirli düzenle uğraşırken, arkasını döndüğünde kendi camiasından böylesine ucuz saldırılar görmek, belki de en büyük yalnızlıktı. Bu yüzden şunu net söylüyorum: Fenerbahçe’nin gerçek düşmanları çoğu zaman dışarıda değil, içimizdeydi. Ali Koç’un en büyük yalnızlığı da buydu.
***********
Bugün geldiğimiz noktada, şunu kabul etmek zorundayız:
– Fenerbahçe, artık bankaların ipoteği altında ezilen değil, kaynak yaratabilen bir kulüp.
– Fenerbahçe, şaibeli ilişkilerin değil, şeffaf yönetimin adı.
– Fenerbahçe, en zor dönemde bile ayakta kalabilen bir camia.
Evet, müzemize şampiyonluk kupaları girmedi. Ama biz asıl kupayı çoktan kazandık: Onurlu kalmayı, dik yürümeyi, başımızı öne eğmemeyi.
Ben bir taraftar olarak tribünde, bir kongre üyesi olarak kürsüde, bir insan olarak da vicdanımda şunu söylüyorum: Son 25 yılda “efsane başkan” sıfatını hak eden tek kişi Ali Koç’tur. Çünkü o, bu görevi koltuk için değil; mücadele için yaptı.
Kendi adıma şunu da ekliyorum: Şampiyonluk borcu çoktan ödendi. Çünkü Fenerbahçe’nin karakteri, gururu ve direnci, Ali Koç’un çabalarıyla tarihimize altın harflerle yazıldı.
Teşekkürler Başkan.
Teşekkürler Ali Koç.
Bize kupadan daha değerli olanı; temiz kalmayı, dik durmayı ve gururla yürümeyi hediye ettiğin için.
