Bereketli Topraklardan Çorak Gerçeklere: Tarımda Neden Düştük?
Bir zamanlar dünyaya meydan okuyan bereketli topraklarımız vardı. Şeftalisiyle, kirazıyla, kayısısıyla Türkiye’nin adı anıldığında, Avrupa pazarları daha mallar yola çıkmadan kapılarını açardı.
Bugün ise ABD Tarım Bakanlığı’nın (FAS / USDA) “Stone Fruit Annual” raporuna bakıyoruz; orada öyle çarpıcı veriler var ki, gerilemeyi yalnızca hissetmek değil, sayılarla görmek mümkün. Rapora göre Türkiye’nin 2025/26 pazarlama yılı için şeftali ve nektarin üretimi %45 oranında düşerek yaklaşık 649 bin ton seviyesine gerileyecek. Geçmiş yılın rakamları da aşağı yönlü revize edilmiş; 1,18 milyon tonluk tahmin 917 bin tona çekilmiş.
Kiraz tarafında tablo daha da dramatik. USDA, don felaketlerinin etkisiyle üretimin %60 oranında azalacağını ve yaklaşık 400 bin ton seviyesine düşeceğini öngörüyor. Bu kayıplar, Türkiye’yi dünyada üçüncü sıradan sekizinciliğe kadar geriletebilir. Raporda ayrıca ihracat ve iç tüketimle ilgili dikkat çekici veriler var: taze şeftali ile nektarin ihracatının 2025/26 sezonunda 144 bin tona kadar gerilemesi, iç tüketimin ise 505 bin ton civarına düşmesi bekleniyor.
USDA ayrıca üretim maliyetlerinin çiftçi açısından kritik bir eşik noktasına geldiğini, TARSİM kapsamında sigorta ödemeleri ve fidan desteklerinin devrede olduğunu, fakat bu tedbirlerin artan mazot, gübre, ilaç ve enerji fiyatları karşısında yetersiz kaldığını açıkça belirtiyor. Kısacası rapor, tarımdaki düşüşü soyut bir kaygı olmaktan çıkarıyor; somut, rakamsal bir fotoğraf olarak önümüze koyuyor.
İklim Felaketleri mi, Yönetim Zaafları mı?
Elbette ilkbahar donları, kuraklık, ani sıcaklık dalgalanmaları hasadımızı vuruyor. Özellikle kiraz ve şeftali gibi hassas ürünlerde bu kayıplar büyük.
Ama doğa her yerde aynı. İspanya da don yaşıyor, Şili de kuraklıkla boğuşuyor. Fark şu: onlar bu riskleri yönetmeyi biliyor. Bizde ise hâlâ üretici kaderine terk ediliyor.
Çiftçi Mazotla Değil, Umutla da Çalışır
Son yıllarda tarımda girdi maliyetleri öyle bir noktaya geldi ki, çiftçi üretim yapmaktan çok vazgeçmeyi düşünüyor. Gübre, ilaç, mazot, elektrik… Hepsi neredeyse her yıl katlanarak artıyor.
Bu maliyetlerle dalındaki ürünü toplamak bile çiftçi için zarar anlamına geliyor. Destekler günü kurtarıyor belki ama geleceğe dair hiçbir güven vermiyor. Çiftçi, “yarın ne ekeceğim, nasıl satacağım?” sorusuna cevap bulamadığında üretimden kopuyor.
Dünya Pazarı Bizim İçin Neden Daralıyor?
Bir diğer gerçek şu: Avrupa pazarlarında Türkiye’nin marka algısı eskisi kadar güçlü değil. Kalite standardizasyonundaki eksikler, zaman zaman gündeme gelen ilaç kalıntısı haberleri, soğuk hava depolarının ve lojistik zincirlerinin yetersizliği ihracatımızı zayıflatıyor.
O boşluğu da İspanya, Şili ve Yunanistan gibi ülkeler hızla dolduruyor. Onlar üretimden tüketiciye uzanan zinciri sıkı sıkıya kontrol ederken, biz hâlâ çiftçilerin kendi imkânlarıyla ayakta kalmasını bekliyoruz.
Tarımı Kim Sahiplenecek?
Tarım yalnızca tarladaki üretim değildir. Tarım aynı zamanda stratejik bir güvenlik meselesidir. Soframıza gelen domatesin, kirazın, şeftalinin fiyatı yalnızca üreticiyi değil, şehirde yaşayan tüketiciyi de doğrudan etkiler.
Üretimden çekilen her çiftçi, aslında ülkenin gıda bağımsızlığından kopan bir halka demektir. Eğer bugün şeftalide liderliği kaybediyorsak, kirazda sekizinciliğe geriliyorsak, bunun faturası yalnızca üreticiye değil, tüm topluma çıkıyor.
Bereketten Çoraklığa
Türkiye’nin en bereketli toprakları, bugün üreticinin yüzünü güldürmek yerine kaygısını artırıyor. Bu topraklarda hâlâ su var, güneş var, emek var. Ama planlama yok, vizyon yok, sürdürülebilirlik yok.
Oysa bu ülke, tarihi boyunca tarım sayesinde ayakta kaldı. Anadolu’nun bin yıllık kültürü toprağa bağlıydı. Bizim sorunumuz toprağın bereketini yitirmesi değil, o bereketi koruyacak iradenin giderek zayıflaması.
Bugün şeftalide ikinci, kirazda sekizinci sıraya gerilemek yalnızca bir istatistik değildir. Bu tablo, toprağımızı yeterince sahiplenmediğimizin, çiftçimizi yarınlara hazırlayamadığımızın itirafıdır.
Ve en acısı, bu gerilemenin kaybedeni sadece çiftçi değil; soframızdaki her bir lokmadır.
